
Bu hafta boşluk duygusunu irdelemek istedim. Nedir içimizdeki boşluk? Neden oluşur? ‘Psikologlar nasıl tanımlıyor? Boşluk hissi genel olarak yaşamı ve (yaşamdaki) kendi varlığını anlamsız olarak algılama şeklinde tanımlanabilir. Anlamsızlık algısına genellikle amaçsızlık, yalnızlık ve kopukluk hissi ile kendini bir yerlere aitmiş gibi hissedememe eşlik eder. Kopukluk hem yakınındaki insanlarla hem de kendi yaşadığı duygularla ilgilidir. İnsanların varlığını bilir ama kendisini onlarla karşılıklı bağlanmanın olduğu bir bütünün parçası gibi hissedemez.’
Psikologlar, yetişkin insanlarda oluşan boşluk duygusunun çocukluk dönemiyle ilgisi olduğunu söylemekteler. Özellikle bebeklerin emme döneminde annelerinin göğsüyle bağlantıya geçtikleri için, güven duygusunun gelişmesini sağladığını ancak emme döneminde annenin emzirmemesi ya da çeşitli nedenlerle emzirememesi çocukta boşluk duygusu oluşturduğunu; bu boşluk duygusundan dolayı da korku, endişe, mutsuzluk hissettiğini belirtiyorlar. Sözgelimi; bebek meme emerken, elini özellikle annesinin göğsüne doğru yerleştirir. Neden? Çünkü onun için süt içmek ve memeyle oynamak bir hazdır. Bu esnada; annesine ulaşabiliyor olması güven duygusu vermektedir.

0-3 Yaş aralığında bebeğin annesi ile ilişkisinin sağlıklı olması, çocuğun gelişimi için önem arz etmektedir. Özgüven gelişimi, sevildiğini hissetmesi, güven duyması için anne ile bağlantısının kesintiye uğramaması gerekir. Şayet böyle bir şeyde olmuşsa; çocuğun içinde bir boşluk oluşacaktır. Boşluk duygusu daha sonra yetişkinlik döneminde tekrar ortaya çıkabilmektedir.
Üç katmanda inceleyebiliriz:
1.Duygular
2.Düşünceler
3.Davranışlar
Hangi duygular ortaya çıkar?
Boşluk duygusunun ortaya çıkardığı; olumsuz inanç ve duygular vardır. Öfke, yalnızlık, mutsuz hissetmek, hayal kırıklığı bunlardan bir kaçı.
Hangi düşünceler ortaya çıkar?
Ben değersizim, istenilmiyorum, sevilmiyorum gibi.
Hangi davranışlar ortaya çıkar?
Aşırı yemek yemek, uyuşturucu ile duyguları bastırmak, sigara ve alkol bağımlılığı, aşırı cinsellik, şiddet gibi…
Önce inançtan başlayan alt zeminde değersizlik olan bir insanın; duygularını bastırmak için seçtiği yollar daha çok bir nesneye bağlanma şeklinde. Bu bağımlılık onda oluşan boşluğu dolduracağına dair bir inanç oluşturur ancak bu kişiyi daha da zora sokacak bir yoldur.
Nasıl boşluk duygusunu yenebiliriz?

Bağımlılıkları yenebilmek, düşünce ve davranışları değiştirmek için; mutlaka terapi ya da diğer tedavi şekillerini tercih etmeli. Özsaygı geliştirmeli, iradeyi kullanmalı. Sorunların çözümünün nesnede ya da bir insanda olmadığını kendimize dönmemiz gerektiğini anlamalıyız.
Bircan Yıldırımın kitabında bahsettiği bir teknik var; Bu tekniği uygulamanızı öneririm. Özellikle çocukken oluşan bu boşluk duygusunun değişmesini sağlayacağı bir çalışma olacak.
Rahat bir alana geçin. Rahat bir pozisyon belirleyin. Şimdi ağzınızı ceviz büyüklüğünde açın. Gözleriniz kapalı olsun. 40tane aralıksız nefes alıp vereceksiniz, ağızdan alıp ağızdan vereceksiniz. Birer dakika şeklinde 40 nefes sayacağız. Tamamladıktan sonra burundan yavaş bir nefes alıp daha sonrasında ağzından nefesi bırakacaksınız.
Şimdi imgeleme yapmanız gerekiyor. Anne karnından çıkmış minik bir bebek olduğunuzu düşünün; ağlayarak doğduğunuz ilk an… Annenizin kucağında süt içerken, onun memesini tutarken düşünün kendinizi. Kana kana süt içtiğinizi düşünün. Annenin sütü bereketli etrafa fışkırıyor. Annenin ellerinin sıcaklığı, kokusunu, güvenini, sevgisini hissediyorsun. Bu dünyanın güvenli bir yer olduğuna, senin değerli ve biricik olduğuna dair duymak istediğin tüm sözleri fısıldıyor. Annenin sözleri ile rahatladıkça rahatlıyorsun. Yüzündeki gülümseme tüm evrene yayılıyor. Bu hayali emdiğin süt tüm ruhuna işliyor ve tüm yaralarını iyileştiriyor. Şifalandığını hissedebiliyor musun? Şu anda anneden alman gereken tüm sevgi, aitlik, güven ve saygı duygularının hepsini alıyorsun. Anne sütünü aldıkça, zihninin köşelerinde bastırdığın, kabul edemediğin, tüm nefret ettiğin yönlerin temizleniyor, arınıyor. İyileştikçe iyileşiyorsun. Zihninde tamamlanmayı bekleyen tüm hikâyeler senin ve bütünün hayrına tamamlanıyor. Tam bu sırada baban geliyor karşına. Bir yandan annene; memeni emerken, bir yandan da gülümseyerek babana bakıyorsun. Bir annene bir babana bakıyorsun sonra da ikisine birden dönüp: “Anneciğim ve babacığım, iyi ki benim annem babamsınız. İhtiyacım olan yaşam derslerimin sizlerde olduğunu biliyorum. Bana yapacağınız öğretmenlik için şimdiden çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız! Beni bu dünyaya getirdiğiniz için minnettarım.” Bu sözcükleri söyledikten sonra emmeye devam edin. O kadar rahatlıyorsun ki uyuya kalıyorsun. Uyurken hem annen hem baban seni öpüyor, kokluyor ve duymak istediğin kelimeleri sana fısıldıyor. Tam tatlı rüyaya dalmışken uyanıyorsun. Uyandığında biraz daha büyüğünü ve annenin seni memeden kestiğini görüyorsun. Ağzın bir anda boş kalıyor. Dolduracak bir şey arıyorsun. Ama memeni emerken yaradan gelen gücü öyle iyi doldurmuşsun ki, hiç korkmadan rahatça istediğin kelimeleri seçerek kendini ifade etmeye başlıyorsun. Kelimeleri öyle güçlü ve küvetli kullanıyorsun ki, anne memesinden ayrıldığın andaki o korkunç boşluğu artık hissetmiyorsun. Kendini ilahi düzenle, tüm kâinatla bütünleşmiş hissediyorsun. Tüm hücrelerine kadar aitlik duygusunu hissettiğinde gözlerini açıyorsun ve buraya geliyorsun…
Harika bir teknik değil mi? Sanki o anne kucağındaki kesilmiş olan bağlantın ya da unutulmuş bağlantının tekrar kurulmasını sağlayan, şifalandırıcı bir teknik. İçimizdeki boşluğun kaynağına giden yerine sevgi ve inanç koyan bir teknik. Severek yaptığım bana da iyi geldiğini düşündüğüm bu tekniği sizinle paylaşmak istedim. ( Bu ve benzeri teknikleri “Hayat cesurlara torpil geçer” adlı kitapta bulabilirsiniz.)
Bazen mükemmel okullarda okumuş, çok başarılı olmuş ve harika hayatı olmuş insanların intihar ettiğine şahit oluruz. Onların hiçbir sorun yokken birden böyle bir tercihte bulunmasına şaşırırız. İçlerinde bir şey eksiktir belki görünüşte her şey tamdır. Bu aslında sahip olduklarından sonra daha ne olabilir ki deyip beklentilerinin sonlanmış olması gibi de görünebilir. Aslında şükretmenin iyileştirici bir tarafı var. Ayrıca tüm bunların dışında yaradanın gücünü ve sevgisini hissedememekte büyük etken. Kalbinizde gerçekten yaratıcının sevgisi yoksa ne yapsanız dolmaz. Sadece yaradan değil, çevrenizdeki insanlara duyduğunuz sevgide önemli. İçinizi sevgi ve şükür ile doldurduğunuzda, sahip olduklarınızın kıymetini bilmek, sevgi vermek ve sevgi almak güçlü bir bir şifadır. Hiçbir başarı onun yerini almaz ve tamamlamaz.
İçimizde hissettiğimiz boşluk; bencilliğin sesi de olabilir. İnsanlar mükemmel hayatlar yaşayabilir ancak başkalarının hayatlarını güzelleştirmiyorsak, tek başına başarı ya da zenginlik ya da güzellikleri yaşıyor olmanızın bir önemi yoktur. Hayat paylaşınca güzel sözü boşuna değildir. İçinizdeki boşlukları kendinizi sevmek, insanları sevmek, yaradanı sevmek ile doldurun. Ve en önemlisi bolca şükredin.
Ben bir yere ait değilim diye düşünmeyin. Mutlaka ait olduğunuz bir yer var. Belki de başkalarına bu duyguyu verdiğinizde (aitlik) sizde kendi yerinizi bulmuş olacaksınız. Daha önce belirttiğim gibi her şeyden önce duygu durumlarınızı normal düzeye getirmeniz gerekir. Psikolojik destek almaktan sakın çekinmeyin. Başımız ağrıdığında doktora gidebiliyoruz ama ruhumuz acıdığında önemsemiyoruz. Çok yanlış! Ruhunuzu acıta acıta yaşarsanız hayatınızda büyük boşluklar bırakırsınız. Yapmayın!
Ruhunuzun yaralarını sarmak için bu defa yemek, sigara, içki gibi sizi bağımlı kılacak tercihler yapabilirsiniz. Yapmayın! O boşluğu bunlar gidermez daha büyük yaralar açar. Bu yüzden sahip olduklarınıza, elde ettiklerinize bakın. Bakın ki, ne kadar şanslı olduğunuzu görün.

Şükretmek, hayatımızda olmuş olan her şeye teşekkür etmektir, geleceğe güvenmektir. Şükreden bir insan, olumlu olanlara yoğunlaşmış olduğundan içinde boşluk duygusu olmayacaktır. İnsanlar, hayatlarındaki eksiklere bakarak mutsuz ve perişan olabiliyor. Etrafında onca değerli şey varken sadece olmayan tek bir şeye odaklanmakta eksiklik duygusunu artırır. Kendimizi daha değerli ve iyi hissetmek için; bolca şükretmeliyiz.
İçimizdeki boşluğu anne-babamızdan alamadığımız sevgiyi, başkasından almaya çalışaraktan dolduramayız. İçimizdeki afacan- o küçük çocuk sonsuz güven ve sevgi isteyebilir. İnsan ilk önce kendi benliğini severek bu yarasını kapatabilir. Kendimize dönüp, kendimize sarılıp yaraları sarmamız gerekir. Sonra çevremizden sevgi almak ve sevgi vermek daha kolay olacaktır. Paylaştığım teknik mutlaka uygulayın, içinizdeki boşluk duygusuna iyi gelecek. Saf sevgiyi hissedecek, çocukken anne- babanızdan alamadığınız sevgiyi hayali olarak doldurmanıza yardımcı olacaktır. Çünkü beyin gerçekle düşü ayıramıyor. Olumlu düşünelim olumlu olsun:)
Özetle; kendimize dönelim, kendimizi sevelim, bolca şükredelim. Gerekirse psikolojik destek almayı da ihmal etmeyelim.